Ebû Bekr Şuʽbe Rivayeti’nin Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Doç. Dr. Murat Akkuş 2024-10-01

Ebû Bekr Şuʽbe Rivayeti’nin Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Özet

Kıraatlere göre âyetlerin okunuşlarında farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıkların sahih olanları olduğu gibi sahih olmayanları da vardır. On kıraat (Kıraat-i Aşere) imamından gelen okuyuşlar sahih kabul edilmiştir. Kûfe kıraat imamı Âsım’ın (ö. 127/745) ravisi Ebû Bekr Şuʽbe’nin (ö. 193/809) rivayetleri de kabul gören okuyuşlardandır. Kur’ân’ın tefsiriyle uğraşan müfessirler, âyetlere vâkıf olabilmek ve murâd-ı ilâhîyi anlayabilmek için kıraat ve kıraat farklılıklarına dikkat çekmişlerdir. Eserlerinde de kıraatlere yeri geldikçe değinmişlerdir. Kur’ân’ın farklı okunuşları hem Kıraat-i Aşere imamlarından hem de onların ravilerinden rivayet edilmektedir. Kıraat-i Aşere imamlarının kıraatleri önemli oldukları gibi meşhur ravilerinin rivayetleri de o derece önemlidir. Bu sebeple müfessirlerin kıraat farklılıklarındaki yaklaşımları sahih olan Ebû Bekr Şu‘be rivayetinin tefsirde önemli bir unsur olarak görülmesini sağlamıştır. Bu çalışmada Ebû Bekr Şu‘be rivayetinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü ele alınacaktır.

Giriş

Kıraat ilmi bir müfessirin bilmesi gereken ilimlerden sayılmaktadır. Kur’ân’ın farklı okunuşlarını ve bu farklı okunuşlardan doğan anlamları bilmeyen bir müfessirin, farklı okunuşlara sahip âyetlerin yorumunda yetersiz kalması ihtimali büyüktür. İşte Kur’ân’ın tefsiriyle uğraşan müfessirler, âyetlere vâkıf olabilmek ve murâd-ı ilâhîyi anlayabilmek için kıraat farklılıklarına dikkat çekmişlerdir. Eserlerinde de kıraatlere yeri geldikçe değinmişlerdir. Tefsirlerinde kıraatlere yer veren müfessirlerden bazıları Taberî (ö. 310/923), Zemahşerî (ö. 538/1143), İbn Atıyye (ö. 541/1147), Fahreddîn er-Râzî (ö. 606/1210), Kurtubî (ö. 671/1271) ve Ebû Hayyân (ö. 745/1344) şeklinde sıralanabilir. 1 Başta isimleri sayılan bu müfessirler olmak üzere tefsir âlimlerine bakıldığında bir âyeti kerimeyi açıklarken bazı usûllerin yanı sıra Kur’ân’ın farklı okunuşlarını kullandıkları da görülmektedir. Kur’ân’ın farklı okunuşları hem Kıraat-i Aşere imamlarından hem de onların ravilerinden rivayet edildiği için Kıraat-i Aşere imamlarının kıraatleri2 önemli olduğu gibi ravilerinin rivayetleri3 de o derece önemlidir.4 Bu sebeple müfessirlerin kıraat farklılıklarındaki yaklaşımları sahih olan Ebû Bekr Şuʽbe (ö. 193/809)5 rivayetini tefsirde önemli bir unsur haline getirmiştir. Bu çalışmanın amacı Ebû Bekr Şuʽbe rivayetinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolünü ele almaktır. Çalışmada Ebû Bekr Şu῾be’nin bazı kıraat imamlarından farklı okuduğu yerlerin (özellikle hocası Âsım’ın diğer ravisi Hafs’tan (ö. 180/796) farklı okuduğu yerler vardır.) Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü gösterilecektir. Ebû Bekr Şu῾be rivayetinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü işlenirken de ilk önce âyetlerin metni ve manası verilecektir. Sonrasında ise ilgili kıraat farklılığının tefsire ne ölçüde etki ettiği, sarf ve nahiv açısından alt başlıklarla izah edilmeye çalışılacaktır. 

1. Hareke Değişikliğinden Kaynaklanan Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Tefsirle ilişkisi bulunan kıraatler, kelimeleri oluşturan harflerin ihtilâfına dayanan kıraatlerdir. Bunlar ferşî kıraat farklılıkları grubuna girmektedir. Ferşî kıraat farklılıkları, âyetlerin anlamına etki eden, harflerin ve harekelerin değişimiyle veya kelimelerdeki ziyâdelik ve noksanlıkla ortaya çıkan kıraat farklılıklarıdır. Bu başlık altında fiilin ve ismin manasına etki eden hareke değişikliğinden kaynaklanan kıraat farklılığına iki örnek Ebû Bekr Şu῾be rivayeti bağlamında ele alınacaktır. Örnek 1: يَا ٍت ُم ٰ ْي ُكْم ا ـنََٓا اِلَ ْ َولَقَدْ اَْن َزل ِذ َّ ِم َن ال ِنَا ٍت َو َمثَالً ْب بَ ي ْوا ِم ْن قَ ِق َ ي َن َخل ُمتَّ ْ ِلل َو َمْو ِع َظةً ِل ُكْم ي َن Nur 18/34 “Size, gerektiği gibi açıklayan âyetler, sizden önce gelip geçenlerden misaller ve kötülükten sakınanlar için öğütler indirdik.” ِنَات" geçen Âyette بيَمُ " kelimesini Ebû Bekr Şuʽbe, Nâfî, İbn Kesîr, Ebû Amr, Ebû Ca‘fer ve Ya‘kub “ye” harfinin fethasıyla "اتَنَّيَمبُ " şeklinde okurken; Hafs ve diğer kıraat imamları metinde ilk geçtiği gibi “ye” harfinin kesresiyle "اتَنِ .okumuşlardır şeklinde " ُمبَي İlgili okuyuşlara göre; ِنَات" .a يَمبُ " kıraatinde âyet “Size, gerektiği gibi açıklayan âyetler, sizden önce gelip geçenlerden misaller ve kötülükten sakınanlar için öğütler indirdik.” anlamına gelmektedir, b. "اتَنَّيَمبُ " kıraatine göre “Size, gerektiği gibi açıklanmış âyetler sizden önce gelip geçenlerden misaller ve kötülükten sakınanlar için öğütler indirdik.” anlamına gelmektedir. Örnek 2: َوقَا َل ِن ِل َما ُن اْب فِ ْر َعْو ِ ُن يَا َها َٓ لَعَل ل ِه ً ٰ ْسبَا َب ال َّس ٰمَوا ِت فَاَ َّطِل ى اِ َب اَ ْسبَا ْْلَ ُغ ا ُ ْبل ي َص ْرحا ي اَ َٰٓ َع اِل ِ اِن ِ ِل َك ُز ُمو ٰسى َو ي َو َكذٰ ِل َو َما َكْيدُ فِ ْر َعْو َن ُظنُّهُ َكاِذباًًۜ ِيًۜ َع ِن ال َّسب َو ُصدَّ ُسو ُء َع َمِل ِه َن ِلِف ْر َعْو َن َٓ ي َْلَ ٍب َّْل فِ اِ ي تَبَا Mü’min 40/36-37 “Firavun, “Ey Hâmân!” dedi, “Bana yüksek bir kule inşa et; belki bazı yollara, göklerin yollarına ulaşırım da bu sayede Mûsâ’nın ilâhını görebilirim! Doğrusu onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum.” İşte böylece, yaptığı çirkin iş Firavun’a güzel göründü ve doğru yolu bulması engellendi. Firavun’un tuzağı hüsrandan başka bir sonuç doğurmadı.” İlgili âyette "لعِطَّ َاَف "kelimesinde iki tür okuyuş vardır: Hafs, metinde geçtiği gibi “ayn” harfinin fethasıyla "عَ ;okurken şeklinde" فَاَ َّطِل Ebû Bekr Şuʽbe başta olmak üzere diğer kıraat imamları “ayn” harfinin ötresiyle "عُ .okumuşlardır şeklinde İlgili fiili ötre okuyanların bir önceki âyette (36. âyet) geçen ُغ" ُ ْبل َا "fiiline atfen böyle okudukları söylenmektedir. Buna göre cümle ُع" sanki َّم اَ َّطِل ُغ ثُ ُ ْبل َا "şeklindedir. Buna göre mana “Umulur ki ulaşırım, umulur ki muttali olurum.” olmaktadır. Fiili fetha okuyan Hafs’ın 36. âyette geçen ve “teraccî” yani ummak, temennî etmek, gerçekleşmesini beklemek manalarına gelen "ي “ben ki Umarım" “لَعَِل kelimesinin cevabı olarak "عَ geldiği sonra harfinden” fâ" “فَاَ َّطِل düşüncesiyle böyle okuyabileceği yorumunda bulunulmuştur. ُع" Fiil لِطَّ َاَف) "ötreli) şeklinde okunduğunda anlam “Belki, göklerin yollarına erişirim de belki Mûsâ’nın İlâhına muttalî olurum.”; َع" لِطَّ َاَف) "fethalı) şeklinde okunduğunda ise anlam “Göklerin yollarına eriştiğimde/erişirsem Musâ’nın İlâhına muttali olurum.” manasına gelmektedir. 

2. Müfret (Tekil) ve Cemi (Çoğul) Sîğasıyla Gelen Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü 

Kur’ân kıraatleri arasında var olan ihtilafların birisi kelimenin müfred (tekil) veya cemi (çoğul) okunmasıyla ilgilidir. Müfred veya cemi ihtilafı âyetlerin anlamını etkiler. Ebû Bekr Şu῾be birçok müfred veya cemi olan kelimeleri bazı kıraat imamlarından farklı okumuştur. Örnek 1: َو ّٰللاُ ًۜ تَهُ ْغ َت ِر َسالَ َّ َما بَل ْل فَ ْم تَْفعَ َواِ ْن لَ َكًۜ ِ ْي َك ِم ْن َرب ِز َل اِلَ ِـ ْغ َمَٓا اُْن َها ال َّر ُسو ُل بَل يَ يَ ْع َِ ُم َك ِم َن َٓا اَيُّ َ ْوم قَ ْ َْل يَ ْهِدي ال ِر النَّا ًِۜس اِ َّن ي َن ّٰللاَ َكافِ ْ ال Mâide 5/67 Âyetin manası şu şekildedir: “Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” Bu âyeti kerimedeki "ُهَت َسالَ رِ " kelimesini Ebû Bekr Şu῾be başta olmak üzere Nâfî, İbn Âmir, Ebû Ca‘fer ve Ya‘kûb elif ile ve ta harfini de esre şeklinde çoğul kalıbında "هِ ِتَلْساَ رِ " şeklinde okurken; İbn Kesir, Ebû Amr, Hafs, Hamza, Kisâî ve Halef ise elifsiz ve “ta” harfini de üstün olarak هَت .okurlar şeklinde " ِر َسالَ تَهُ" Kelimenin َسالَ رِ " şeklinde okunmasıyla âyetin anlamı “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” şeklinde olurken; "هِ ِتَلْساَ رِ " şeklinde çoğul okunmasıyla “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajlarını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez” şeklinde âyet anlam kazanmaktadır. “İmrân kızı Meryem’i de (misal vermiştir): O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik; o, rabbinin sözlerini ve kitaplarını hep tasdik etti ve o içtenlikle itaat edenlerdendi.” Bu âyette geçen "ه ِ ِ ه" Şuʽbe Bekr Ebû kelimesini" َو ُكتُب "َو ِكتاب şeklinde müfred okurken; Hafs ve Basra kıraat imamları "ه ِ olarak" َو ُكتُب cemi sîğasıyla okumuşlardır. Müfred (tekil) sîğasıyla okunan "ه ِ كتابِ وَ "kıraatine göre anlam “İmrân kızı Meryem’i de (misal vermiştir): O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik; o, Rabbinin sözlerini ve kitabını hep tasdik etti ve o içtenlikle itaat edenlerdendi.” şeklindedir. Burada peygamberlere indirilen herhangi bir kitabın veya levh-i mahfuzdaki kitabın kastedilmesi anlaşılabilirken; "ه ِ göre kıraatine" َو ُكتُب mana metinde ilk geçtiği gibidir.

3. Ğaib, Mütekellim ve Muhatab Sîğasıyla Gelen Muzari Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

 Kur’ân-ı Kerim’de bir âyetteki muzarî fiilin ğaib, mütekellim ve muhatab sîğaları tarzında farklı durumlarla gelmeleri manayı değiştirmektedir. Ebû Bekr Şu῾be’nin aynı kelime üzerinde bazı kıraat imamlarından farklı okuduğu pek çok yer vardır. Onlardan iki tanesine burada yer verilecektir. Örnek 1: ََا ٰرًۜى قُ ْو نَ اَ ْسبَا َط َكانُوا ُهوداً ْْلَ َ َواِ ْس ٰمِعي َل َواِ ْس ٰح َق َويَ ْعقُو َب َوا ُو َن اِ َّن اِ ْب ٰر ِهيم ْم تَقُول ْم اَ ْل َءاَْنتُ ُ ْعَمل ِغَافِ ٍل َع َّما تَ َو َما ّٰللاُ ب ِعْندَهُ ِم َن ًّٰۜللاِ َش َهادَةً َ ُم ِمَّم ْن َكتَم ْظلَ َو َم ْن اَ ًۜ ِم ّٰللاُ ُم اَ اَ و َن ْعلَ Bakara 2/140 “Yoksa siz İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya‘kub ve torunların Yahudi yahut Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından kendisine verilmiş bir kanıtı saklayandan daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” Bu âyeti kerimedeki "نَ وُ ْم تَقُول َا "kelimesini İbn Amir, Hafs, Hamza, Kisâî, Ruveys ve Halef muhatap şeklinde okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğer kıraat imamları ise "نَ وُ ْم يَقُول َا "tarzında ğaib şeklinde okumuşlardır.20 ُو َن" .a ْم تَقُول َا "muhatap sîğasına göre okunan kıraate göre mana, “Yoksa siz İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya‘kub ve torunların Yahudi ya da Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?” anlamına gelmektedir. ُو َن" .b ْم يَقُول َا "ğaib sîğası kıraatine göre ise mana, “Yoksa onlar, İbrahim de İsmail de İshak da Ya‘kub ile torunları da Yahudi ya da Hristiyan idiler mi diyorlar?” anlamındadır.21 Âyetteki kıraat farklılıklarının muhatap ve ğaib sîğalarının değişmesiyle gerçekleştiği görülmektedir. 

Örnek 2: ِذ َّ ِز ُه َل َو ال َرهُ َمنَا َوقَدَّ َمَر نُوراً قَ ْ َق َل ال َّش ْم َس ِضيََٓا ًء َوال َب َما َخلَ ل ِح َساًۜ ْ ُموا َعدَدَ ال ِ سنِي َن َوا ْعلَ ي َجعَ ِلتَ ُمو َن ْوٍم يَ ْعلَ ْ ْٰليَا ِت ِلقَ ِ َ ُل ا ِ يُفَ َح قًۜ ْ ِال ِل َك اَِّْل ب ّٰللاُ ذٰ Yûnus 10/5 “Güneşi aydınlatıcı, ayı ise aydınlık yapan, yılların sayısını ve hesaplamayı bilesiniz diye ona menziller belirleyen O’dur. Allah bütün bunları hikmet ve fayda esasına göre yarattı. Bilme kabiliyetinde olanlar için de âyetlerini detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor.” Âyeti kerimedeki "لُ َ ِ َفُي "kelimesini İbn Kesir, Ebû Amr, Hafs ve Ya‘kûb ilk geçtiği gibi ğaib sîğasıyla okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğer kıraat imamları ise "لُ َ ِ َفُن "mütekellim sîğasıyla okumuşlardır. ِ َ ُل" .a َفُي "kıraatına göre mana, “O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.” anlamına gelmektedir. ِ َ ُل" .b َفُن "şeklinde okunan kıraate göre ise, “Âyetleri bilen bir topluma ayrı ayrı açıklarız.” anlamındadır.”

4. Mazi Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Kur’ân-ı Kerim’de mazi bir kelimenin farklı okunması yine farklı anlamların çıkmasını sağlamaktadır. Ebû Bekr Şu῾be’nin bazı kıraat imamlarından ilgili konuda farklı okuyuşlarının Kur’ân’ın anlaşılmasına ne denli etki ettiği aşağıda verilen iki örnekle gösterilecektir. Örnek 1: َّ َف ال ْر ِض َكَما ا ْستَ ْخلَ ْْلَ ُهْم فِي ا يَ ْستَ ْخِلفَنَّ َحا ِت لَ ُوا ال ََّاِل َو َعِمل َمنُوا ِمْن ُكْم ٰ ِذي َن ا َّ ِذي َن ِم ْن َو َعدَ ّٰللاُ ال ُهْم ِم ْن بَ ْعِد نَّ يُبَ ِد لَ َولَ ُهْم ِذي ا ْرتَ ٰضى لَ َّ ُهُم ال ُهْم ِدينَ َم كِنَ َّن لَ يُ َولَ ْۖ ِهْم يَ ْعبُدُوَننِي َْل يُ ْشِر قَ ُكو َن ْبِل ْمناًًۜ ِهْم اَ َخْوفِ فَا ِسقُو َن ْ ئِ َك ُه ُم ال َٰٓ ۬ول ِل َك فَاُ َر بَ ْعدَ ذٰ َو َم ْن َكفَ اًًۜ ٔ ِي َشْيـ ب Nûr 24/55 “Allah, içinizden iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapan kimselere vadetti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde iktidar verecek, onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.” Bu âyeti kerimeyi Ebû Bekr Şuʽbe "فَ şeklinde " َكَما ا ْستُ ْخِل okurken, diğer kıraat imamları ise ilk geçtiği gibi "فَ şekliyle " َكَما ا ْستَ ْخلَ okumuşlar. Bu âyetteki kıraat farklılıklarını iki şekilde ele alabiliriz: َف" .a َخلْ َستْ ا ماَكَ " şeklinde okunan kıraate göre mana: “Allah, aranızdan iman edip dünya ve âhiret için faydalı işler yapan kimselere, kendilerinden öncekilere verdiği gibi yeryüzünde iktidar vereceğini vadetti.” anlamına gelmektedir. َف" .b لِخْ ُستْ ا ماَكَ " kıraatine göre ise âyet, “Allah, aranızdan iman edip dünya ve âhiret için faydalı işler yapan kimselere, kendilerinden öncekilere verildiği gibi yeryüzünde iktidar vereceğini vaat etti.” anlamındadır.

Örnek 2: ِري ُن قَ ْ َس ال ِئْ ِن فَب ْي َم ْشِرقَ ْ ْي َت بَ ْينِي َوَبْينَ َك بُ ْعدَ ال َءنَا قَا َل يَا لَ َجَٓا ى اِذَا َٓ َحتٰ Zuhruf 43/38 “Sonunda o kişi bize gelince -şeytana hitaben- “Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!” der. Ne kötü arkadaş!” َءنَا" جاَ " kıraatini Ebû Bekr Şu‘be, Nâfî, İbn Kesîr, İbn Âmir ve Ebû Ca‘fer tesniyeli olarak "اَءانَ جاَ " şeklinde okurken; Hafs ve diğer kıraat imamları tekil "اَءنَ جاَ " olarak okumuşlardır. Verilen kıraat farklılıklarına göre iki durum vardır: a جاَ " tekil olarak okunan kıraate göre mana: “Sonunda o kişi bize gelince -şeytana hitaben- “Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!” der. Ne kötü arkadaş! َءانَا" .b جاَ " tesniye olarak okunan kıraate göre ise âyette bahsedilen kişi ve onun yoldan çıkarıcı kötü yoldaşı şeytanın gelmesi anlamı vardır ve âyetin anlamı “O ve şeytan bize gelince -şeytana hitaben- “Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!” der. O ne kötü bir arkadaş!"

5. Mastarlardaki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

şılmasındaki Rolü Sarf-Nahiv açısından önemli konulardan birisi kelimelerin mastar sîğasıyla kullanımıdır. Ebû Bekr Şuʽbe mastar kalıbında gelen kelimeleri bazı kıraat imamlarından farklı okumuştur. Bu başlıkta mastar sîğasıyla gelen kıraat farklılıklarına örnekler verilecek ve Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü gösterilecektir.

Örnek 1: ٌم ِي لَغَفُو ٌر َر ِحي اِ َّن َرب َهاًۜ َو ُمْر ٰسي َها ي ْسِم ّٰللاِ َم ْج ٰر ِ َها ب َوقَا َل ا ْر َكبُوا ف

Hûd 11/41 “Nûh, -Haydi gemiye binin! Yüzerken de dururken de Allah’ın adını anın. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. dedi.” Bu âyette geçen "هاَ ريٰ جْ مَ " kelimesini Hafs, Hamza, Kisâî ve َها" Halef ريٰ جْ مَ " şeklinde okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğer kıraat imamları ise okumuşlardır şeklinde " ُم ْج ٰري َها" Kelimenin َها" veya " َم ْج ٰري farklı okunmaları şeklinde " ُم ْج ٰري mastar kalıplarından geldiklerini göstermekte ve anlamı değiştirmemektedir. Buna göre anlam “(Nûh), -Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. dedi.”

Örnek 2: ِذ َّ َها ال ِعُوا ُخ ُطَوا ِت ال َّشْي َط يََٓا اَيُّ َوَْل تَتَّب افَّةًْۖ ِم َكَٓ ْ ُوا فِي ال ِ سل َمنُوا ادْ ُخل ٰ ِ ي َن ا ٌّو ُمب ا ي ٌن ِنًۜ اِنَّهُ لَ ُكْم َعدُ Bakara 2/208 “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” " ِم Âyetteki ْ " سل ال kelimesini Nâfî, İbn Kesîr, Kisâî ve Ebû Ca‘fer “sîn” harfinin fethasıyla مِ" ْ " سلَّ ال şeklinde okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğerleri “sîn” harfinin kesresiyle okumuşlardır şeklinde ال ِ سل " ْ Bazı müfessirlerin görüşüne göre iki kelime de aynı anlamı taşır, bazılarına göre ise farklıdır. Farklılık oluşturur diyenlere göre " ِم kelime ْ " سلَّ ال şeklinde okunursa âyetin anlamı “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” manasına gelmektedir. Kelime مِ" şeklinde ال ِ سل " ْ okunursa “Ey iman edenler! Hep birden İslam’a girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin; çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” 

6. Malûm (Etken) ve Meçhûl (Edilgen) Sîğasıyla Gelen Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Sarf ve Nahvin önemli konularından biri de fiillerdeki etkenlik ve edilgenlik durumudur. Her dilde olduğu gibi Arap dilinde de malûmluk veya meçhûllük birtakım işlemlerle ortaya çıkar. Her dilde etken ve edilgen yapma işlemi farklılaşabilir. Arap dilinde de harflerin harekesinin değişimi ile istenen işlem gerçekleştirilebilir. Kur’ân-ı Kerim’de kelimeler bazen meçhûl, bazen de malûm olarak gelir. Kimi kıraat imamları kıraat farklılığı sebebiyle bazı fiilleri malûm okurken, kimi kıraat imamları ise meçhûl okumuşlardır. Bu sebeple malûm ve meçhûl olarak okunan kıraatlerin manaya tesiri oldukça önemlidir. Ebû Bekr Şuʽbe’nin fiilleri malûm ve meçhûl olarak okumasıyla anlamın nasıl değiştiği aşağıdaki örneklerle gösterilecektir.

Örnek 1: ْ ُو َن ال ئِ َك يَدْ ُخل َٰٓ ۬ول ٰى َو ُهَو ُمْؤ ِم ٌن فَاُ ْو اُْنث َحا ِت ِم ْن ذَ َكٍر اَ ُمو َن َو َم ْن يَ ْعَم ْل ِم َن ال ََّاِل ْظلَ َوَْل يُ َجنَّةَ نَِقيرا

Nisâ 4/124 “Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” Bu âyette geçen "نَ وُ خلُ ْدَي "kelimesini, Ebû Bekr Şuʽbe, İbn Kesir, Ebû Amr, Ebû Ca‘fer ve Ravh (ö. 233/847-48) "نَ وُ şeklinde" يُدْ َخل okurken; Hafs ve diğer kıraat imamları "نَ وُ şeklinde" يَدْ ُخل okumuşlardır. ُو َن" خلُ ْدَي "kelimesinin farklı okunmasında anlam farklılıkları şöyle olmaktadır: a خلُ ْدَي "şeklindeki kıraate göre anlam “Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” ُو َن" .b خلَ ْدُي "şeklindeki kıraate göre ise durum meçhul sığasına çekilmiş ve mana “Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete eriştirilirler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”  Örnek 2: ِذ اِ َّن ال يَتَا ٰمى َّ ْ ْمَوا َل ال ُو َن اَ ُكل ْ ي َن يَأ و َن فِ ُ ُكل ْ َما يَأ اِنَّ ماً ْ ُظل ْو َن َس ِع ُطونِ َو َسيَ َْلَ ي بُ ِهْم نَاراًًۜ يراً Nisâ 4/10 “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.”41 ْو َن" geçen Âyette َلَْ َسيَ " kelimesini Ebû Bekr Şuʽbe ve İbn Âmir ْو َن" َلَْ ُسيَ " şeklinde meçhûl kalıbında okurken; diğer kıraat imamları metinde ilk geçtiği gibi "نَ وْ َلَْ َسيَ " şeklinde malûm kalıbında okumuşlardır. ْو َن" kelime İlgili َلَْ ُسيَ " şeklinde meçhûl okunduğunda anlam “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe sokulacaklardır.” şeklinde olurken; "نَ وْ malûm şeklinde " َسيَ َْلَ okunduğunda anlam “Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” manasına gelmektedir.

7. İsmi Fâil ve İsmi Mef’ûl Sîğasıyla Gelen Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü 

Kıraat imamlarının ihtilaf ettikleri konulardan biri de kelimeleri ismi fâil ve ismi mef’ûl kalıplarında farklı okumalarıdır. Bazı kıraat imamlarına göre ismi fâil kalıbında gelen kelime bazı kıraat imamlarına göre ismi mef’ûl kalıbında okunmuştur. Konu ile ilgili Ebû Bekr Şuʽbe’nin bazı kıraat imamlarından farklı okuduğu iki örneğe yer verilecektir. Örnek 1: ْو ِر ِه ْم تُو ُكْم ِم ْن فَ ْ َويَأ َوتَتَّقُوا ِ ُروا َْب ى اِ ْن تَ بَل َْل َٰٓ ٰ َخ ْم َس ِة ا ِ ئِ َكِة ٰهذَا يُ ْمِددْ ُكْم َربُّ ُكْم ب َٰٓ َمل ْ ٍف ِم َن ال ُم َس ِو ي َن ِم Âl-i İmrân 3/125 “Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.” Âyetteki "نَ ميِ وِ سَ مُ " kelimesini Ebû Bekr Şuʽbe ve Hafs, İbn Kesîr, Ebû Amr ve Ya‘kûb metinde ilk geçtiği gibi ism-i fâil kalıbında “vav” harfinin kesresiyle "نَ ميِ وِ سَ مُ " şeklinde okurken diğer kıraat imamları ism-i mef’ûl kalıbında “vav” harfinin fethasıyla "نَ ميِ وَّسَ مُ" şeklinde okumuşlardır.45 İlgili kelime "نَ ميِ وِ سَ مُ " şeklinde okunursa âyetin anlamı, “Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.” olurken; "نَ ميِ وَّسَ مُ " şeklinde okunursa anlam, “Evet, eğer siz sabır gösterip disiplinli davranırsanız, onlar şu anda süratle üzerinize  gelseler bile rabbiniz size nişanlanmış beş bin melekle yardım edecektir.” şeklinde olacaktır.

Örnek 2: ِعدَّةَ ْ ْح َُوا ال ِه َّن َواَ ِقُو ُه َّن ِل ِعدَّتِ َء فَ َطل ِ َسَٓا ُم الن تُ قْ َّ ِ ُّي اِذَا َطل َها النَّب َواتَّقُوا ّٰللاَ َربَّ ُكْم َْل تُ ْخِر يَ ُجو ُه َّن َٓا اَيُّ ِه َّن َوَْل ِم ِت ْن بُيُوِت ْ اَ ْن يَأ َو َم ْن يَتَعَ يَ دَّ ُحدُودَ ّٰللاِ فَ ْخ ُر ْج َن اَِّْل َٓ ًّٰۜللاِ َك ُحدُودُ ْ َوتِل ًۜ ِنَ ٍة ِفَا ِح َش ٍة ُمبَ ي ي َن ب َ قَدْ َظلَم ِر َْل تَدْ ًۜ ْمر َعَ نَ َّل ّٰللاَ يُ ْحِد ُث ْف َسهُ ذِل َك اَ ٰ ي ل َب ْعد Talak 65/1

“Ey peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayın ve bekleme sürelerini iyice hesap edin. Rabbiniz Allah’a saygısızlıktan sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmış olmadıkça onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa aslında kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin ki; belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir.” ِنَ ٍة" âyetteki İlgili يَمبُ " kelimesini Ebû Bekr Şuʽbe ve İbn Kesîr ism-i mef’ûl kalıbında "ةٍ َينََّمبُ " şeklinde okurken diğer kıraat imamları metinde ilk geçtiği gibi ism-i fâil kalıbında "ةٍ َينِ şeklinde " ُمبَ okumuşlardır. İlgili kelime ism-i mef’ûl kalıbında okunursa anlam; “Ey peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayın ve bekleme sürelerini iyice hesap edin. Rabbiniz Allah’a saygısızlıktan sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmış oldukları tespit edilip kanıtlananlar dışında onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa aslında kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin ki; belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir.” olurken; ism-i fâil kalıbında olursa anlam “Ey peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayın ve bekleme sürelerini iyice hesap edin. Rabbiniz Allah’a saygısızlıktan sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmış olmadıkça onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa aslında kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin ki; belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir.” manasına gelecektir.

8. İstifhâm Hemzesi ile Gelen Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü 

Bu başlıkta istifham hemzesinin bir kelimenin başına geldiğinde âyete nasıl anlam kattığı ele alınacaktır. Örnekler Ebû Bekr Şuʽbe rivâyetine göre verilecektir.

Örnek 1: ْوٌم ُم ْسِرفُو َن ْم قَ ْل اَْنتُ ِ َسَٓاًِۜء بَ ِم ْن دُو ِن الن تُو َن ال رِ َجا َل َش ْهَوةً ْ تَأ اِنَّ ُكْم

A’râf 7/81 “Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir topluluksunuz.”50 İlgili âyetteki "كمُ َّنِا "lafzını istifham hemzesiz olarak okuyan Nâfî, Hafs ve Ebû Ca‘fer iken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğer kıraat اِنَّ ُكْم" birlikte hemzesiyle istifham imamları َ أ "tarzında okumuşlardır. İstifham hemzesi olmadan "مْكُ َّنِا "kıraatine göre âyetin anlamı şu şekildedir: “Siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir topluluksunuz”. İstifham اِنَّ ُكْم" hemzeli َ أ "kıraatine göre ise âyetin anlamı “Siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Doğrusu siz haddi aşan bir topluluksunuz.

Örnek 2: َما ٍل َوبَنِي َنًۜ اَ ْن َكا َن ذَا Kalem 68/14

Âyetin önceki âyetlerle birlikte anlamı şöyledir: “Olur olmaz yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp iğneleyen, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günahkâr, huysuz ve sert, bütün bunlardan sonra bir de ne olduğu belirsiz kimselere, serveti ve çocukları var diye sakın boyun eğme.” Bu âyeti kerimede geçen "نَ كاَ نْ َا "kıraatini Nâfi, İbn Kesir, Ebû Amr, Hafs, Kisaî ve Hâlef tek hemze ile metinde ilk geçtiği gibi okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve geri kalan diğer kıraat imamları ise istifham hemzesi ile "نَ ْن كاَ َ أ َ أ "şeklinde okumuşlardır. a. "نَ كاَ نْ َا "kıraatine göre: “Mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme” manası çıkmaktadır. َن" .b ْن كاَ َ أ َ أ "kıraatına göre ise “Mal ve oğulları vardır diye mi itaat edeceksin?” anlamı çıkmaktadır. Burada ikinci kıraatte cümle istifham edatıyla soru şekline sokulmuş buna ek olarak sanki burada malları ve evlatları olsa bile boyun eğme, itaat etme gibi bir emir anlamı da verilmiştir.

9. Emir Sîğasıyla Gelen Kelimelerdeki Kıraat Farklılıklarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Ebû Bekr Şu‘be rivayetinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü konusunda fiillerin emir sîğalarıyla gelmesi önemli bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Kıraat farklılığında bazen emir ile sadece hareke değişikliğine gidilirken, âyetlerin anlamlarında kısmî bir değişiklik görülmektedir.

Örnek 1: ِللنَّا ِس ابَةً بَ ْي َت َمثَ ْ نَا ال ْ َجعَل ِخذُوا ِم ْن َواِذْ َواتَّ ْمناًًۜ َو ًۜى اَ ًّ َ ُم ََل ِم اِ ْب ٰر ِهيم َم قَا َم ى اِ ْب ٰر ِهي َٰٓ َو َع ِهدْنََٓا اِل ال ُّس ُجوِد ِ عَا ِكِفي َن َوال ُّر َّكع ْ ائِِفي َن َوال َّطَٓ َي ِلل َواِ ْس ٰمِعي َل اَ ْن َطِ هَرا بَ ْيتِ Bakara 2/125

“O zaman biz beyti insanların gidip gelip ziyaret edecekleri bir makam ve bir güvenlik yeri yaptık. Siz de İbrâhim’in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin. İbrâhim ve İsmâil’e de, “Tavaf edecekler için, ibadete kapanacaklar, rükû ve secde edecekler için evimi temiz tutun.” diye tâlimat verdik.” ِخذُوا" Âyetteki َّواتَ "kelimesini Nâfi ve İbn Amir " واُخذَ olarak" َواتَّ geçmiş zaman kipinde okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğerleri metinde ilk geçtiği gibi emir kipiyle "واُخذِ َّواتَ "şeklinde okumuşlardır. Bu âyeti kerimedeki bahse konu olan kelime anlam yönüyle şu şekilde değerlendirilebilir: ِخذُوا" .a َّواتَ "şekilde okunan kıraate göre “edinin” buyruğu, Hz. İbrahim’e (a.s) tabi olanlara hitaben orayı namazgâh olarak edinmenin emredildiğini dile getiriyor. Âyetin anlamı ise “O zaman biz beyti insanların gidip gelip ziyaret edecekleri bir makam ve bir güvenlik yeri yaptık. Siz de İbrâhim’in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin. İbrâhim ve İsmâil’e de “Tavaf edecekler için, ibadete kapanacaklar, rükû ve secde edecekler için evimi temiz tutun” diye tâlimat verdik.” manasına gelecektir. Burada İbrahim’in makamından maksadın, insanların Hacc yapma esnasında kudüm tavafından sonra yakınında iki rekât namaz kıldıkları taştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) beytullahı ilk gördüğü zaman Hacer-i Esved’i istilamdan sonra remel yaptı, tavaftan sonra da Makam-ı İbrahim’in yanına yaklaşarak “Siz de İbrahim’in makamından bir namazgâh edinin” âyetini okudu. Hemen arkasından İhlas ve Kâfirun sûrelerini okudu, iki rekât namaz kıldı. َخذُوا" .b َّواتَ "şeklinde okunan kıraate göre ise anlam “O zaman biz beyti insanların gidip gelip ziyaret edecekleri bir makam ve bir güvenlik yeri yaptık. Onlar İbrâhim’in makamından kendilerine namaz kılacak bir yer edindiler. İbrâhim ve İsmâil’e de “Tavaf edecekler için, ibadete kapanacaklar, rükû ve secde edecekler için evimi temiz tutun” diye tâlimat verdik.” şeklinde olacaktır.

Örnek 2: ِ ْو َل َرب قَا َل قَ ْ ُم ال ُم َ لعَِلي ْ ْر ِِۘض َو ُهَو ال َّسِمي ُع ا ْْلَ َما ِء َوا ي يَ ْعل فِي ال َّسَٓ Enbiyâ 21/4 

“Peygamber dedi ki: “Benim rabbim yerde ve gökte konuşulan her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, bilendir.”61 İlgili âyetteki "لَ اَق "kelimesini Hafs, Hamza, Kisâî ve Halef metinde ilk geçtiği gibi mazi kalıbında okurken; Ebû Bekr Şuʽbe ve diğer kıraat imamları emr-i hâzır kalıbında "لْ şeklinde" قُ okumuşlardır. "لَ اَق "kıraatine göre anlam “Peygamber dedi ki: “Benim rabbim yerde ve gökte konuşulan her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, bilendir.” manasına gelmekteyken; "لْ ُق "kıraatine göre anlam ise “De ki: “Benim rabbim yerde ve gökte konuşulan her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, bilendir.” manasına gelmektedir.

10. Kelimelerin Tahfîf-Teşdîd Okunmalarının Kur’ân’ın Anlaşılmasındaki Rolü

Kıraat imamlarından bir kısmı bazı kelimeleri -bu isim ya da fiil olabilir- tahfîfli okurken, bir kısmı ise aynı kelimeleri teşdîdli okumaktadır. İlgili örnekler Ebû Bekr Şu῾be baz alınarak verilecektir.

Örnek 1: ُم ََِّد قِ ْ اِ َّن ال يُ َضا َح َسناً ْرضاً َر ُضوا ّٰللاَ قَ ُم ََِّد قَا ِت َواَقْ ْ ْج ٌر َكِر ي َن َوال ُهْم اَ َولَ ُهْم ٌم َ َع ُف ل ي Hadîd 57/18

lara ve Allah’a (O’nun muhtaç kullarına) güzel bir ödünç verenlere bu fazlasıyla ödenecektir. Ayrıca onlara pek değerli bir ödül de vardır.”64 Ebû Bekir Şûʽbe ve İbn Kesîr iki kelimeyi “sâd” harflerinin " ُم ََِد قِ tahfîfiyle ُم ََ ال ِد قَا ِت ْ ْ والَ " نَ ي şeklinde okurken; diğer kıraat imamları ise “sâd” harfinin teşdîdiyle metinde ilk geçtiği gibi ِق دََِّ مُ" ال ي َن ْ ُم ََِّد قَا ِت ْ .65okumuşlardır şeklinde َو " ال “Sâd” harflerini tahfîfli okuyanlar bu "ديقَِْ َالت "tasdik etmekten, onaylamaktan dolayı böyle okumuşlardır. Buna göre mana, “Allah’ı, kitaplarını ve peygamberlerini tasdik eden, inanan.” demektir. “Sâd” harflerini teşdîdli okuyanlar âyetteki ilgili iki kelimeden sonra gelen َح َسناً" ْرضاً َر ُضوا ّٰللاَ قَ ق ْ َواَ” "Allah’a güzel bir ödünç verenlere” terkibinden dolayı böyle okumuşlardır. Çünkü âyette yer alan karz-ı hasen “güzel bir borç” ifadesi “sadaka” manasıyla eş anlamlıdır. Teşdîdli okuyuşa göre anlam “Muhtaçlara yardım eden erkekler, muhtaçlara yardım eden kadınlar” şeklinde olmaktadır.

Örnek 2: عَ ْر ِش يُ ْغ ِشي ا ْ ٰوى َعلَى ال َّم ا ْستَ ِة اَيَّاٍم ثُ ْر َض فِي ِستَّ ْْلَ َق ال َّس ٰمَوا ِت َوا ِذي َخلَ َّ اِ َّن ْي َل َربَّ ُكُم ّٰللاُ ال َّ ل َ ُم َس َّخ ُجوم َمَر َوالنُّ قَ ْ َوال َّش ْم َس َوال َحثِيثاً بُهُ ُ ْطل َر يَ َها َك ّٰللاُ َر النَّ تَبَا ْمُرًۜ ْْلَ ُق َوا ْ َخل ْ ْمِرِه اََْل لَهُ ال ِاَ َرا ٍت ب ِمي َن عَالَ ْ َر ُّب ال

“Şüphesiz ki rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden; geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratma da buyurma da yalnız ona aittir. Âlemlerin rabbi olan Allah yüceler yücesidir.” Âyetteki "شىِ غْ ُي "kelimesini, Ebû Bekr Şuʽbe, Hamza, Kisâî, Ya‘kub ve Halef "شى ِ َغُي "olarak şeddeli okurken, Hafs ve diğer kıraat imamları ise metinde ilk geçtiği gibi şeddesiz "شىِ غْ ُي "okumuşlardır. birbirine bakımından mana kıraati" يُغَ ِ شى" ile kıraati" يُ ْغ ِشى" benzer; ancak kelime "شى ِ َغُي "olarak şeddeli okunduğunda çok tekrarlama, çok kere yapma anlamına gelir ve mübalağa anlamı vardır. Gece ve gündüzün durmadan birbirini kovalaması bunu defalarca tekrarlaması şeklinde yorumlanmıştır.

Sonuç

Kıraatler, tefsir ve tefsir ilmi açısından önemli bir yere sahiptir. Kur’ân’ı tefsir eden müfessirlerin kıraat rivayetlerinden yararlandıkları görülmektedir. Özellikle sarf ve nahiv açısından kelimelerin manayı etkilediği kesindir. Bu çalışmada, Ebû Bekr Şuʽbe’nin rivayetinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü sarf ve nahiv açısından ele alınmıştır. Ebû Bekr Şuʽbe b. Âyyaş, Kıraat-i Aşere imamlarının meşhur olmuş önemli ravilerinden biridir. Yaşadığı dönem ve sonrasında son derece saygın bir yere sahip olmuştur. Ebû Bekr Şuʽbe meşhur kıraat imamları gibi tüm ilgisini kıraat alanına vermiştir. Vefatından sonraki dönemlerde kıraati çok fazla yayılmamasına rağmen Kıraat-i Aşere imamlarının ravileri arasında yerini almıştır. Bu çalışmada kendini Kur’ân ilmine adamış, hayatı boyunca Kur’ân kıraatini almak ve öğretmek olmuş, kıraatte ün yapmış, dünyada en fazla okunan kıraat hocası İmam Âsım’dan kıraat almış birisi olarak Ebû Bekr Şu’be b. Âyyaş’ın kıraat rivayetlerinden bahsedilmiştir. Kıraat rivayetlerinin Kur’ân’ın anlaşılmasındaki rolü yönünden ele alındığı bu çalışmada farklı telaffuzların birbirine zıt manalar oluşturmadığı görülmüştür. Kıraat rivayetlerinin birbirlerinin anlamlarını üzerlerinde barındırdıkları gibi, biri diğerinin ya anlamını açıklamakta ya da başka bir anlamı ifade etmektedir. Görüldüğü kadarıyla bazı kıraat imamlarına göre Şuʽbe’nin rivayetindeki bazı farklılıklar Kur’ân-ı Kerim’deki mananın zenginliği açısından oldukça önemlidir. Çünkü farklı vecihlerle aynı anlamın farklı lafızlarla ifade edilmesi sağlandığı gibi, bir konunun farklı yönlerine açıklık getirilmektedir. Bu farklı zâviye ile âyet, yeni bir âyet değerini taşımaktadır. Böylece sübûtu kat’î olan iki farklı kıraat lafzı ile farklı manalara ulaşılmakta ve yeni anlamlar elde edilmektedir. Diğer bir ifade ile çeşitli kıraatlerle Kur’ân âyetlerinin kastedilen anlamları tekâmül etmektedir.



Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0